İnsanda güzel duygu uyandıran anlamına gelen estetik kelimesini gündelik hayatta neredeyse sanatla özdeş kullanıyoruz: Sanatsal olan güzel olan, estetik olandır. Ancak 20. yy’da gelişen sanat akımları ciddi bir anti estetik fikri üzerine bina edilmişlerdi. Bu akımların mirasçısı sayılabilecek “güncel sanat” ise estetik bir amaca odaklanmaktansa toplumsal yapılara, siyasete, hakim düşünce sistemlerine bir eleştiri zemini olarak belirdi ve böylece sanat eseri de eleştirel bir alete dönüşmüş oldu. SALT Beyoğlu’nda 28 Nisan’a kadar açık olacak, sanatçı ve tarihçi Naeem Mohaiemen’in “Makbul Tarihin Tutsakları” sergisi de böyle bir hattın takipçisi. Sergi daha ilk karşılaşmada duyulara hücüm eden bir yoğunluk bekleyen izleyici için pek bir şey ifade etmeyebilir ama mekanda biraz zaman geçirip sanatçının derlediği arşivsel dökümanlardan ve bunlardan yola çıkarak kurguladığı enstelasyon ve filmlerden oluşan seçkiyle haşır neşir olacak birine çok şey sunuyor.
Bangladeş kökenli Naeem Mohaiemen “Makbul Tarihin Tutsakları”nda, Bangladeş’in 1971’de Pakistan’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesiyle yeni bir aşamaya giren özgürlük mücadelesini ve sol tandanslı olarak başlayan bu hareketin müteakip yıllarda nasıl farklı sermaye grupları arasındaki çatışmalarla siyasi infazlara, darbelere, askeri yönetimlere dönüştüğünü inceliyor. Bunu yaparken klasik bir tarihçi gibi kilit olayların tasnifini yapmaktansa gündelik hayatın içine dalıp ilk bakışta anlamsız görünebilecek belgelere yoğunlaşıyor, bunları derliyor, bunlar üzerinden kurduğu anlatıların peşinden gidiyor. Mohaiemen için feminist bir derginin sayfaları, bir doktor olan babasının kaybolmuş fotoğrafları ya da bir protestonun eski bir cep telefonuyla çekilmiş görüntüleri aynı derecede önemli. Keza işlerinde kullandığı bu belgeler resmi tarih yazımı için önemsiz addedilseler de Mohaiemen’in bakışıyla değer kazanıyorlar. Bu bakış sayesinde devlet katlarında, büyük sermayenin pazarlıklarında adı geçmeyen sıradan insanın da tarihi yazılmış oluyor. Çatışmalarla, kayıplarla, acılarla dolu bu alternatif tarih büyük harflerle yazılan tarihin karşısına çıkarılıyor ve onu değişmeye zorluyor. Bunu bir nevi aktivizim olarak görmek mümkün. Sanat sadece şahit olmuyor, aynı zamanda hayata mudahil oluyor, elinin altında bulunan imajları örgütleyip hakim görsel rejimle ve bu vesileyle siyasetle mücadele ediyor.
Mohaiemen’in işlerini belgesel olarak değerlendirmek mümkün lakin bu kalıbın içine de kolay kolay sığmıyorlar. Kaynak olarak belli arşivsel belgeler kullansa da, son kertede işler hem belgesel formunun kendisini hem de bu formatın belgelediği olaylara olan sadakatini sorguluyor. Bunu da malzemesine yaptığı kurgusal müdahalelerle başarıyor. Sanatçı gerçekliğe tanık olurken tarafsız bir noktayı işgal ettiği yanılsamasına kapılmıyor aksine bir saf tutuyor ve bunu açıkça belli ediyor. Böylece, bir tarihçinin nesnesine bakarken almak zorunda olduğu mesafe sanatçının işiyle kurduğu kişisel ilişkiyle aşılıyor. Bu yaklaşım Mohaiemen’in gündelik hayata nüfuz etmesini, onun içindeki dinamikleri anlamasını ve yansıtmasını mümkün kılıyor.
Bangladeş halkının bir İngiliz sömürgesi olmaktan özgürlüğe giden yolculuğunda milyonlarca insan öldü ve hala ölmekte. Bir türlü durulmayan suların içinde pek çok hayat yeşerdi, bir o kadarı da soldu. Naeem Mohaiemen “Makbul Tarihin Tutsakları”nda sanatın araçalarını kullanarak bu hercai hayatlara şahit oluyor, onları önemli kılıyor. Böylece galeri mekanı bir tarih kitabından dışlanmaya mahkum olanlara kucak açıyor.
*Hürriyet KitapSanat’ta yayınlanmıştır