Deneme / Sergi

Ofsayt

“Olağan şeyin nerede olduğunu anneye,

benzediği şeyi babaya

ve ikisinin karışımını da çocuğa benzetebiliriz”

Platon, Timaos

Çok çok uzun zamandır geceleri rüyalarımda liseme geri döndüğümü görüyorum. Binanın koridorlarında  dolaşıp arkadaşlarımı arıyorum. Bu yüzden yazmaya giriştiğim bu yazıya Galatasaray Lisesi’nin  hayaleti musallat olmuş durumda bunu inkar edemem; mezuniyetimin ardından geçen yıllar da hayalle gerçeği ayırt etmemi zorlaştırıyor. Niyetim bir güzelleme yazmak değil ama bir taşlama da beklemeyin. Her ne kadar kendi kısıtlı deneyimimden ve hayallerimden yola çıksam da okul kurumunun temelinde bulundurduğu disipline etme işlevinin ötesinde direnme pratiklerinin de yeşerdiği bir mekân olarak okumasını yapmaya çalışacağım.

Louis Althusser’in tezlerinin izinden gidersek her türlü okul devletin ideolojik aygıtlarının arasında yer alır.  Egemen ideolojinin ihtiyaç duyduğu bireyler ve hatta birey kavramının ta kendisi okulda biçimlenir. Okul, sadece müfredatında yer alan bilgilerin aktarımıyla değil, uyguladığı kuralları, hiyerarşik yapısı ve mesken tuttuğu yapının mimarisiyle her biri başına buyruk enerji kaynağı olan henüz rüşeym halindeki bireylerin hareketlerine biçim verip yön tayin ederek onları iktidarın özneleri haline getirmeye çalışır. Öğrenciler ise iktidarın bir an bile kapanmayan, alev alev  gözü sürekli üzerlerindeyken   iktidar stratejileriyle baş etmenin türlü türlü taktiklerini geliştirir, okul aynı zamanda bu kurnazlıklara da kucak açar. Althusser’i Michel Foucault takip eder: iktidar her yerdeyse direniş de öyledir.

Okulun özgürlük imkânları sadece bir aralıktır. An an yakalanır, kısmen ele geçirilir ve hemen iktidar tarafından üstleri kapatılır. Bu imkânlar merdiven altlarında ya da arka sıralarda bulunur; teneffüs aralarına, boş geçen derslere sıkıştırılır. Yine de okulda direniş, hayatın diğer alanlarına kıyasla nispeten kolaydır ve okulun yapısında bulunan aralıklar öğrenciler tarafından kolaylıkla genişletilebilir. Kimi zaman farklı renkte bir kravat ya da olması gerektiğinden iki parmak kısa etek iktidara kafa tutmaya yetebilir. Her okulda mutlaka isyankârlığı tatlı bir şekilde öğrencilerin aklına düşüren bir edebiyat hocası da bulunur. Sonraki yıllardan geriye bakıldığında bu başkaldırılar her ne kadar naif gözükse de gerçekleştirildikleri anda içlerinde ciddi bir özgürleşme potansiyeli bulundurur. Lise müdürlerimden birinin bir cuma günü bayrak töreni öncesinde öğrencilere yaptığı konuşmada anlattığı, eski bir öğrencisiyle anısı durumu iyi özetler. Okul hayatı boyunca saçının uzunluğu yüzünden idareyle takışan öğrenci mezun olup müdürü bir evrak işi vesilesiyle ziyarete geldiğinde müdür eski öğrencisinin saçlarının kısa olduğunu görür. Öğrenci okul dışı dünyanın koşulları gereğince, patronunun bir komutuyla, saçını kestirmek zorunda kalmıştır. Müdürün bu konudaki tepkisi hayatın gerçekleri karşısında haklı çıkmanın getirdiği bir sevinç değil, başarısız olmanın hayal kırıklığıdır. Öğrencinin iktidar karşısında direnme gücünü yitirmesi okul eğitiminin kazanımları arasında sayılamaz.

Okulun toplumu çevreleyen diğer disiplin mekanizmalarından farkı, direniş taktiklerinin gelişmesine  gönülsüzce de olsa izin vermesidir. Kurallara itaat etmeme, kopya çekme, ders kırma, karnede not değiştirme, İstikal Marşı sırasında kıkırdama gibi kimi zaman görmezden gelinen kimi zaman da ufak disiplin cezalarıyla atlatılan muzırlıklar okul duvarlarının dışında, misal adliye koridorlarında, kolaylıkla suç olarak addedilebilir ve mahkemelerce okulların disiplin kurullarının layık bulduğu cezalardan çok daha ağırına çarptırılabilir. Okulun bu muğlak yapısı arafta kalmasından öte gelir. Okul ne kişisel alandır ne de kamusal alan; hem kişiseldir hem de kamusal. Kişisel ile kamusal arasında bir geçiş mekânı, bir aralıktır. Öğrenci, babanın emriyle okula adım atarak aile evinden çıkıp toplumsal hayata girer. Okul bu sınırda durur ve her sınır gibi iki yüzü birbirinden farklı dokularla temas halinde olmaktan ötürü farklı bir yapıdadır. Öğrenciyi içeride tutmak için inşa edilmiş okul duvarları ve parmaklıklar tersten bir okumayla okulun içini güvenli alan olarak tesis eder. İdeal bir eğitimci okul içinde kuralları uygulamaya çalışırken okul dışından gelecek tehlikelere karşı öğrencilerini korumakla da mükelleftir. Okulu çevreleyen fiziki ve söylemsel her türlü bariyeri salt öğrenciyi dış dünyanın somut kötülüklerinden uzak tutacak engeller olarak görmek onların işlevini eksik anlamak olur. Bu bariyerler, kısmen de olsa, ironik bir şekilde de olsa ideolojiyi dışarıda bırakır. Öğrenci okulda olduğu süre boyunca toplumsal sınıfların dışında bir yere postu serme imkânı yakalar. Çoğu zaman çalışıp para kazanma zorunluluğu yoktur, hatta üniversiteye gelinceye kadar yaptıklarının sorumluluğunu da hatırı sayılır bir raddeye kadar üstlenmek zorunda değildir. Öğrencinin sorumluluğu veli ile eğitimci arasında paylaşılır. Öğrenciyi okula göndermek velinin göreviyken onu okulda tutmak eğitimcinin görevidir. Bir öğrenci için okuldan kaçma ihtimalinin masada olması ise öğrenciye bu iki sorumluluk mıntıkası dışında kalan bir eylem alanı açar. Okuldan kaçmak veya kaçmamak artık öğrencinin kararına kalmıştır. Öyle yapması gerektiği için değil yapmak istediği için sorumluluğu üstlenip sonuçlarına katlanmak pahasına istediğini yapma şansına sahiptir. Okulun toplumsal sınıflaşmanın dışında kalması ise elbette kolay kolay yakalanabilecek bir aşama değildir. arklı okulların uyguladığı farklı kıyafet kuralları, yer aldıkları farklı şehirler ve mahalleler, bağlı oldukları gelenekler ya da müfredatlarını destekleyecek sosyal aktivitelerin çeşitleri sınıflaşmayı okul içine de kolaylıkla taşır. Burada sorumluluk bir kez daha velilerde ve eğitimcilerdedir ancak öğrencinin payına her zaman bu iki iktidar alanı arasındaki uyuşmazlıktan doğan bir itaatsizlik hakkı düşer.

Okulumun karanlık koridorlarında yürüyorum. Boş bina bir kabuk gibi bedenimi sarıyor. Müdürler, hocalar hepsi birer istilacı. Babamın kolu buraya uzanamıyor, müdürü ise takmıyorum. Okul benim mekânım. Ne zaman içinde bulunduğum yerin giriş çıkışlarını kapatsam bedenim mekânı içine alacak şekilde genişler. Okul binası da bedenimin bir uzantısı şimdi. Ve ben bu bedeni okul sınırları içinde babamın ve onun işbirlikçisi müdürün komutlarına kulağımı tıkayarak istediğim gibi dönüştürebiliyorum. Kulaklarımda küpeler, saçlarım uzun, giyimim hiçbir toplumsal mutabakata uymuyor. Mektebimin kapısından çıktığım anda ters ters bakışlarla yüzleşmek zorunda kalsam da şehrin en kozmopolit mekânını mesken tutmuş okulumun içime işlemiş varlığının bana verdiği güven beni bu tatsız yüzleşmelerden, yan bakışlardan, kınamalardan ve hatta hakaretlerden koruyor. Belki de bu sebeple okuldan uzaklaştırma cezası, en büyük cezalardan biri benim için. Normalde okuldan kaçmak için binbir yol ararken bu ceza bana hiçbir zaman sevindirici gelmedi. Arada sırada, uzaklaştırma cezasına çarptırıldığı halde her gün ders bitiminde okulun kapısında bekleyenlere denk geldiğimden diğer öğrenciler için de okuldan uzak kalmanın pek sempatik olmadığını söyleyebilirim.

Uzaklaştırma cezası öğrenci için rahmi andıran okula geri dönüş yollarının babanın haşin gücüyle geçici süreliğine de olsa kapanmasıdır. Okuldan atılma ya da hiç okula gitme imkânına sahip olmama durumunda ise cezanın şiddeti katbekat artar. Babanın yasası öğrenciye okuldan çıkışı men ettiği gibi bir kere dışarıda kalmış olanın da okula girişini engeller. Keza mezuniyet de sadece arkadaşlardan uzaklaşmak değil arkadaşlarla, kardeşlerle ya da daha açık söyleyeyim karındaşlarla paylaşılan mekândan uzaklaşma, bir gurbet olarak belirir. Pilav günleri binaya dönmenin, hasret gidermenin kontrollü bir yoludur sadece. Okul bir paylaşım mekânı, paylaşılan şeyin kendisidir. Bu paylaşımın kurduğu ortaklık okulu direniş için uygun kılar. Tarihteki pek çok toplumsal hareketin bir ayağının okullara basması, kitlesel bir hareket olarak okul mekânlarının öğrenciler tarafında işgal edilmesi bu şekilde anlaşılabilir ancak.

Lisemde çıkan eski bir öğrenci dergisini karıştırırken görevinin son demlerini yaşayan müdürümüzle yapılmış bir röportaja rastladım. Bu röportajda halen görevdeki müdür selefiyle kendi dönemi arasındaki farkı şöyle anlatıyor: “…idareyi devraldığımda yatakhanelere giremiyor, derslerin yapılmasını sağlayamıyorduk artık dersler yapılabiliyor ancak yatakhanelere hala giremiyoruz.” Bu cümleler 70’li yılların politik hareketlerinin öğrenci örgütlenmelerinde önemli bir rol oynayan Galatasaray Lisesi’nin durumunu özetliyor. İşgal edilen okul merkezi iktidar mekanizmalarının denetiminden çıkıyor, kendi toplumsal mutabakatını ve buna bağlı olarak kendi kurallarını yerleştiriyor. O günlerden benim dönemime miras kalan kılık kıyafet serbestisi ve bir gelenek olarak “ofsayt”. Kılık kıyafetteki serbesti her ne kadar kozmetik bir özgürlük gibi gözükse de aslında öğrencilere kendini giysi üzerinde ifade etmenin sorumluluğunu yükler. Milli eğitimin okullardan kovduğu sınıfsal ve kimliğe dayalı göstergeler bu serbesti ile öğrencinin hayatına tekrar dahil olur ve onu sınıf kimlik gibi meseleler üzerine düşünmeye ve eyleme geçmeye teşvik eder.

Tek tek sayması bu yazının sınırlarını fazlasıyla aşacak olan, benim sivil itaatsizlik olarak adlandırdığım, lisemdegerçekleştirilen pek çok eylemin temelinde öğrencilerin kendi aralarında “ofsayt” diye adlandırdıkları bir gelenek bulunur. Ofsayt, öğrencilerin adil bulmadıkları durumlar karşısında topluca duruş sergilemesidir. Ansızın yapılan bir sınav, gereksiz olduğu düşünülen bir uygulama ya da hakkaniyetsiz bir ceza öğrencilerin kendi aralarında toplantı yapıp bir mutabakata varmalarını takiben sınıfları boşaltıp ön bahçeyi istila etmeleriyle gelişir. Ortaya çıkan durum okulun sisteminin boykotudur. Ofsayt öncesi yapılan toplantılar eylemin yerindeliğini, getirilerini ve götürülerini tartışmaya yarar ve farklı görüşteki öğrencileri konuşmaya, fikirlerini beyan etmeye iter. İdare her ne kadar bu durumdan memnuniyetsiz olsa da eylem kitleselliğe dönüştüğünde erke sahip olanları ellerindeki ceza mekanizmalarını kullanmaktan alıkoyar ve her zaman olmasa da ofsaytlar öğrencilerin istediklerini elde etmeleriyle sonlanabilir. Ofsayt öğrenciye eyleme geçmeyi, bunun için bir araya gelmeyi, münakaşa etmeyi, toplu halde karar almayı, kararının arkasında durmayı, hem kendi aralarında hem de erk sahipleriyle müzakere etmeyi öğretir. Öğrenciler istediklerini alsın almasın olumlu bir deneyimdir. Ofsayt ile eğitim sisteminin öğrencinin üzerinden aldığı sorumluluğu öğrenci kendi iradesiyle geri alır ve kendi hayatı üzerinde söz sahibi olmayı eyleminin sonuçlarıyla yüzleşmeyi talep eder, hatta ileri gidip sadece kendi hayatı değil karındaşlarının sorumluluklarını da üstlenir.

Öğrenci ayaklanmalarının kendi içlerinde geliştirdiği düzenlemeler her ne kadar otonom bir yapı oluşturmaya çalışsa da bu oluşumlar her zaman tozpembe bir tablo çizmez. Bu hareketler büyük sınalarından birini toplumsal cinsiyet konularında verir. Sınıfsal ya da etnik kimliğe dayalı ayrımlar okulun duvarlarına çarpıp geri dönme ihtimali taşısa da çoğu zaman cinsiyete dair ayrımlar okul mekânını düzenlemeye devam eder. Babanın iktidarını okulun içine sokabildiği en hınzır silahı da budur. Aynı hareketi paylaşan kadın ve erkekler arasındaki erkek egemenliğini ve hiyerarşiyi yeniden üreten “bacılık” ,“abilik” gibi kalıplar ya da LGBTİ’lerin kimliklerini açığa çıkarma çabaları sırasında karşılaştıkları aşağılanmalar, dışlanmalar ve maruz kaldıkları erkeklik söylemi okul parmaklıklarından içeri kolaylıkla sızabilir. Benim lisemde bile öğrenciler arasında oluşan karar alma mekanizmalarının çoğunluğunun erkeklerin oluşturduğu bir meclis üzerinden kurulması toplumsal cinsiyet politikalarının okulda çifte bir direnişe maruz kaldığını gösterir. Böyle vakalarda iktidarın sözcüsü idare olmaktan çıkar ve ideoloji öğrencilerin kendi ağzından konuşur. Bu durum okulu eğitimci ve öğrencinin birbirinden kesin şekilde ayrıldığı bir mekân olarak algılamamız gerektiğini tekrar hatırlatır. Okul mekânı değişik söylemlerin çarpıştığı bir mücadele alanıdır ve bu farklı söylemler öğrencileri de kolaylıkla böler. Farklı farklı eğitimciler olabildiği gibi farklı farklı öğrenciler de vardır ve her öğrenci iktidar karşısında farklı bir pozisyon alır. Tekrarlamak gerekirse okul bir araf, bir aralıktır. Onu ele geçirmek, özgürleştirmek ya da  onunla birlikte özgürleşmek öğrencilere kalır. Okul sadece dışında kalan hayatın sunmadığı imkânları kısmen de olsa sağlar. Muktedire itaat etme bu imkânları değerlendirme yollarından biridir ama sisteme kısa devre yaptırmak, kuraların etrafından dolaşmak da istisnai olmayacak şekilde yaygındır.

Okul üzerine düşünmek, okul üzerine yazmak iki tarafı uçurum olan dar bir patikada yürümeye benziyor; hele de bahsi geçen okul kendi okulunuzsa. Yolun bir kenarında banal Asr-ı Saadet hayalleri, “ah ne güzeldi o günler” nidaları ile bizim okul sizinkinden daha iyiydi demekten yorulmayan tehlikeli mi tehlikeli bir şovenizm bulunuyor. Diğer kenarda ise okulu kalıplaşmış görüşlerin yeniden ve yeniden üretildiği bir tek tipleştirici üretim bandı olarak toptan reddetmek, onu bir şer yuvası olarak kabullenmek mevzileniyor. Lakin bu dar yoldan gitmek epey mükâfatlandırıcı olabilir. Özellikle asla bitmeyen bir ergenlik safhasında, sorumluluktan uzak tutulmaya çalışıldığı bir çağda, dünyayı verili olarak kabul etmeyip onu değiştirmeyi kendine görev edinmeyi daha okul sıralarında öğrenmiş bir toplum, demokrasinin işlemesi için asgari koşulları sağlamayı becerebilir. Kişisel ve toplumsal ayrımını muğlaklaştıran okul deneyimi okul dışı mekânları da dönüştürebilecek kudrete sahiptir. Gerektiğinde bir arada hareket edebilme pratiği ve çoğulluk içinde tekilliğini koruyabilme yetisi tek tipleştirici bir siyaset karşısında farklılığı ve farklı olmanın sorumluluğunu odağa alan bir eyleme giden yolu açar. Okulun işgal edilmesi, meydanların işgal edilmesi, kentin işgal edilmesi ve iktidarı ters yüz edecek bir düzenin gelişmesiyle son bulabilecek bir toplumsal hareketin ilk halkası olma ihtimalini elinde tutar. Okul halen özgürlüğe en yakın olduğumuz toplumsal yapılanmadır.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s