Röportaj

Yaptığım iş, biraz da fal bakmak

Bir sergi turunda, duvar etiketlerinde yazılanlardan farklı bir anlatım beklemek ne kadar gerçekçi? Cevap, o sergi turunun ne kadar eleştirel olabildiğiyle alakalı. Zira çoğunlukla bizzat sergi çalışanları tarafından verilen turlarda o eleştirel mesafeyi aramak çoğu zaman boşuna. Sanat yazarı Murat Alat, tam da bu iddiayla, her cumartesi eleştirel sergi turları düzenliyor. Art Department desteğiyle gerçekleştirilen etkinlik kapsamında, lojistik imkânlar gereği Taksim-Karaköy hattındaki farklı galeriler ziyaret ediliyor; işlerin, sergilerin nasıl anlamlandırılabileceği sorusunun peşine düşülüyor. İşin ilgi çekici -ve eleştirel bakışa mahal veren- tarafı, illaki sanatçı veya kurumun öngördüğü anlamların peşine düşülmemesi. Murat Alat’la ve The Art Department kurucu direktörü Gamze Büyükkuşoğlu’yla buluştuk, turları konuştuk.

İlk olarak fikir nasıl ortaya çıktı ve The Art Department’la yolların nasıl kesişti?

Murat Alat: Aslında sergi turu vermek çok orijinal bir fikir değil. Yapacak bir şeyler arıyordum ve bunun altından kalkabilirim diye düşündüm. Gamze, projeyi duyunca destek vermeyi önerdi. Böylece başladı. Bir de tabii şöyle bir şey var; sergiler üzerine yazarken eleştirel mesafeyi ayarlayabilmek çok zor. İnsanlar kişisel duygularıyla, sosyal bağlarıyla yaklaşmaya çok müsait. Yüzde yüz objektif olabilmek tabii ki imkansız. Ama bu türlüsü de çok subjektif oluyor. Bir noktada samimiyetle -ama naif bir samimiyet değil bahsettiğim-, transparan bir şekilde söz söylemek ve onun arkasında durabilmek gerekiyor. Tur da bu amaca ulaşmanın başka bir vesilesi. Uzun zamandır düşündüğüm bir şey vardı. Güncel sanat, aslında üzerinden iletişim kurması çok kolay bir dile sahip. Ama insanlar kolay kolay iletişim kuramıyorlar. O zaman sanat nasıl okunacağını, bunun yollarını gösteren bir aracı gerekiyor.

Peki bu tur, halihazırda güncel sanatlarla ilgilenenlerin dışındaki insanlara ulaşıyor mu?

Gamze Büyükkuşoğlu: Tabii ki. Arkadaşlarımız da var gelenler arasında ama normalde alakası olmayacak insanlar da geliyor çoğunlukla. Zaten Murat’la bu projeyi açık yapmamızın bir sebebi de buydu aslında; tamamen halka açalım ve kim gelmek istiyorsa gelsin.

M.: Sanat profesyonelleri çok az geliyorlar. Kaldı ki o sanat çevresindekiler de kişisel kanaatleri üzerinden, “sevdim, sevmedim” diye değerlendiriyor işleri… İşe en analitik bakması gereken çevre hiçbir şekilde açıklamıyor, yorum yapmıyor, analiz etmiyor. O yüzden onlar için de kışkırtıcı bir etkinlik.

Çalışma hayatının büyük bir kısmını sanat dünyasında geçirmiş bir insan olarak o eleştirel tonun ayarını, duracağın yeri nasıl belirliyorsun?

M.: Kendini sınıyorsun. Anlattığında,  kendi aldığın zevk ne kadar önemli, doğru addettiklerin ne kadar önemli diye düşünüyorsun. Yazarken de benzeri bir süreç söz konusu. Her zaman istediğin yazıya ulaşamıyorsun, eyvallah. Ama bir noktaya kadar da bu çaba seni nötr bir alana çekiyor. Hiçbir sergiyi sevdim ya da sevmedim diye kesip attıramadığım için bu süreçte sürekli gidip geliyorum.

Bu turlara hazırlık sürecinde, neredeyse turların kendisinden daha yoğun bir şekilde çalışıyorsun. Bu süreçten biraz bahsedebilir misin?

M.: İlk zamanlar yazar olarak yaptığım hazırlığın aynısıydı. Ama sonra sergi turunda fark ettim ki bunların hepsi birarada okunabilecek, aynı tema üzerinden bağlanabilecek sergiler. O zaman da bambaşka bir izlek ortaya çıkartmaya başladım. Beş sergiyi katıyorsam tura, beşini de aynı tema etrafında buluşturmaya çalışıyorum.

İlk turda anı ve bellek üzerinden bir okuma vardı. İkinci turda ise kaydetme eylemini ortak tema olarak sunuyorsun. Bu sergilerin böyle temalar üzerinden biraraya gelebiliyor olması tesadüf mü?

M.: Özel bir sebebi olmasına gerek yok. Okuyan kişi ben olduğum için biraraya geliyorlar. Ben o temayı buluyorum. O tema onlarda bir ölçüye kadar var. Ama o benim öznel yorumum olduğu için o temada biraraya geliyor bu sergiler. Orada zamanını ruhunu okuyorum demeyeceğim. Ama öznel bir yorumla öyle bir bağ kuruluyor.

Tur sırasında katılımcılarla iletişim kuruyor musun?

M: Son turda çok az kişi vardı ama öyle olunca daha iyi oldu. Çatır çatır konuştuk. Ben bunu anlamadım diyorum. “Bak, bu olabilir mi” diyor birisi ve gerçekten de çok doğru bir yorum geliyor. Aslında böyle olması gerek. O yüzden sayıyı az tuttuk. Ama sayının çok çok az olması gerekiyormuş demek ki…

G: İlk turlarda tereddütlüydü insanlar. Dinliyorlardı. Katılım daha çok soru şeklindeydi. Ama sonraki turlarda daha çok anlam yaratmaya yönelik bir katılıma dönüştü.

M: Şöyle de bir şey var. Aslında benimki, üzerinden çok kolay iletişim kurulabilecek bir dil. Ama diğer taraftan da anlatırken ne kadar coştuğumla bağlantılı olarak konuşmam da bazen bir şova dönüşebiliyor. O yüzden de bazen dahil olmak istemiyor insanlar belki. O kadar pedagojik bir yöntemim de yok.

Etkinliğin başlığındaki “eleştirel” ibaresi, turu yaptığın kurumlar tarafından nasıl algılanıyor?

M: Eleştiri herkesin istediği ama herkesin kaçtığı bir şey. Bir taraftan da anlaşılabilecek bir durum bu. Bir sergi için altı ay çalışmışsın ve içinde olduğun için eleştirel mesafeyi de alamıyorsun. Sonra birisi geliyor, on kişiye sergini kötüleyerek anlatmaya başlıyor. Bu tabii üzer insanı. Bu arada tabii ben de üretiyorum, yazı yazıyorum. Kendi yazılarımı eleştirsinler diye her seferinde farklı farklı kişilere okutuyorum ve olumsuz eleştirileri de kabul ediyorum. Eninde sonunda mesele ne kadar mesafe alabildiğinle alakalı. Sanat dünyasının çok içindeyim. Bu sergileri yapan insanları tanıyorum. Eğer pozisyonumu belirleyemezsem ürettiğim işin bir anlamı kalmaz.

G.: Diğer sergi turlarında tüm bunlar gözetilmediği için de bu yeni bir şey aslında. Genelde ya basın bülteni anlatılıyor ya da sanatçının kendi işlerine dair yazdığı metinlerden yola çıkılıyor. Kapılar, sanatçının yorumladığının haricinde başka anlamlara kapatılıyor. Sergi buluşmasına gittiğinizde bir işin neden o sergide yer aldığı konuşuluyor daha çok.

M: Sanki o işin mümkün olan en iyi pozisyonu o sergideymiş gibi… Eleştirel mesafe hiçbir türlü mümkün olamıyor dolayısıyla. Bir de eleştirel derken şununla karıştırılmamalı. Bu sergi turunu duyunca kurumlardan, sanatçılardan metin önerenler oluyor mesela. Kesinlikle kabul etmiyorum. Ve onların bu metinlerde anlattığı da serginin hikâyesi oluyor genelde. Bu turda kesinlikle hikâye anlatmıyorum. Ancak, içeriden bildiğim bir hikâye varsa eğlendirmek için anlatabilirim. Asıl amacım işleri formel olarak analize tabi tutmak. O iş, bulunduğu noktada, o sergi bağlamında nasıl bir anlam ifade ediyor. Sergi prodüksiyonunda çalıştığında şunu görüyorsun; iki iş tesadüfen yan yana gelebiliyor. Şartlar bunu zorluyor. Sergilerdeki işlerin hepsinin yüzde yüz saf iradeyle seçilmediğini de biliyorum. Ama nihayetinde eleştirel mesafeyi de o noktada almaya başlıyorsun, “kaderin bir oyunu” deyip… Her farklı sergilenmede eser de farklı anlamlar kazanabiliyor zaten. Benim amacım, orada, o anda bulunduğu noktada hiç öngörülmeyen bir anlam çıkarmak; hatta bir bakıma fal bakmak. Zaten sergi turuna başlarken de söylediğim şeylerden biri şu, bu toplamlarda yüzde yüz bir irade, kasıt aramak manasız. Hepsi tesadüf sonucu biraraya geliyor. Eleştirel sergi turu da böyle başladı zaten.

G: Zaten sanatçının orada söylemek istediği belli. Başka bir kişi geldiğinde o anlam nasıl değişiyor, bunu düşünmüyoruz çoğu zaman.

The Art Department bu projeye neden ilgi duydu?

G: Sanat desteğinde farklı bir yaklaşımın peşindeyiz. Sadece sergi açmak değil amacımız. Tabii sergi de açıyoruz ancak daha çok anlamlandırma çalışmaları yapıyoruz. Koleksiyon eğitimleri de veriyoruz. Yapmak istediğimiz o koleksiyondan bir anlam çıkartmak. Murat’ın turu da bunun devamı gibiydi. Bu sergiler oluyor, bunlardan sanatsal nasıl bir anlam çıkartabiliriz sorusunu soruyor Murat.

M: 2000’lerden sonra çok fazla sergi açılmaya başladı. Buna rağmen güncel sanat dünyası inanılmaz hareketsiz. 2000’lerin başında bu kadar sergi açılacak yer yoktu, şimdi tam tersine çok var. Ama arada hareketi sağlayacak bir aracı, burada açılan sergilerin değerlendirilebileceği bir pozisyon yok. Bizimki ufak bir şey tabii. Sonuçta ayda 40 kişiye tur veriyoruz. Ama yine de bir hareketi tetikliyor. Ne sanat kurumları ne de okullar sorumluluk almadığı; bu hareketi sağlayacak etkinliklerde bulunmadığı, onun yerine illaki büyük sergilere odaklandığı için sanat dünyası hareketsiz.

G: Varolan ortamı desteklemek, galerilerin yaptığı işe başka bir boyut katmak, bir yandan da güncel sanatla halihazırda ilgilenmeyen insanları çekip bu alana dair önyargıları kırmak gibi işlevleri var bu etkinliğin.

M: Şöyle de bir durum var; benim son 10-12 yılım sanat dünyası içinde geçti. Benim bu dünyada gördüklerim ile ona dışarıdan atfedilenler arasındaki mesafe o kadar fazla ki… “Ukala”, “kibirli”, “zengin, tuzu kuru” vs. Nerede bu insanlar. Tabii ki vardır ama başka herhangi bir ortamda olandan daha fazla değildir muhtemelen. Dolayısıyla sanat “ghetto”su ile dışarısı arasında aslında gerçekliğe dayanmayan bir çatışma var. Bu sergi turu da o ikisi arasındaki arabuluculardan birisi işte.

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s