Güncel Sanat / Sergi

boşlukta tik tak

Bir konser salonu dolusu insan, sahnede bir piyanist ve dört dakika otuz üç saniye boyunca hiç bir ses çıkarmayan bir piyano. John Cage’in prömiyeri 1952’de gercekleştirilen 4′ 33” adlı kompozisyonunda piyano susup dinleyicilerin salondaki rasgele seslere kulak vermesine imkan tanıyordu. İşin süresini belirleyen dört dakika otuz üç saniye kapsadığı zaman dilimindeki herşeyi müzik olarak tanımlayarak belirli bir mekanı dolduran sesleri anlamlandırıyordu. Cage’in işinde önceden verili olan zaman (4′ 3”) ve mekan (konser salonu) insan topluluğunun ön görülemez olan sesleriyle iç içe geçiryordu.

Cevdet Erek 14. İstanbul Bienali için bir araya getirdiği “Bir Ritim Mekanı – Otopark” adlı işte Cage’inkine çok benzer bir hamleyi oyununu kurallarını tersine çevirerek yapıyor. Kendisine mekan olarak na-mevcut bir mekanı, şehrin yapısında bir aralığı, bir boşluğu, kullanılmayan, gözden çıkarılmış, yıkılacak olan bir otoparkı seçiyor. Zaman olarak da işini gündelik hayatın ancak deneyimleyebildiğimzi, tasvir edilemeyen akışının üzerine kuruyor. Bu muğlaklık ve hercümerc içinde sadece ufak bir kaç ritim, bomboş otoparkın içine yerleştirilmiş hoperlorlerden gelen düzenli tıkırtılar zamanı ve mekanı bir ses bulutu olarak tesis ediyorlar. Otoparkın ortasında dikilip dinlediğinizde kulağınıza gelen şehrin olağan karmaşası Erek’in ürettiği ritmik tıkırtların arasına doluyor, ritimler de bu hayat dolu ses dalgalarının üzerinde dikilip mevcudiyet kazanıyor, içinde yankılandıkları boşluğu bir mekana çeviriyorlar. Ve biz sınırları hoperlörlerden çıkan sesin kudretiyle ölçülen maddesel olmayan bir mekanın ve iki ritim arasında bir girdap gibi bizi çeken sonsuz bir zamanın içinde buluyoruz kendimizi. Cevdet Erek zamanda ve mekanda başka boyutlara geçebileceğimiz bir kapı açıyor.

Cevdet Erek aslında 2011’de 12. İstanbul Bienali’nde sergilediği cetvellerde ortaya koyduğu zaman ve mekan kavrayışını ses ile birleştirip deneyimlenebilir bir halde sunuyor. Bu cetvellerden bir ucunda “0” diğer ucunda “ŞİMDİ” yazan bir tanesi, hareket halinde olan, belirsiz bir zaman birimini temsil etmeye çalışırken “Bir Ritim Mekanı – Otopark” da ritimlerin çizgiselliği şehrin gürültüsünün döngüselliğiyle birleşip tıpkı cetveldekine benzer bir deneyim sunuyor. “0” ve “ŞİMDİ” ibarelerinin yerini tekrar eden ritimler alırken arada kalan adlandırılamayan süre işin deneyimlenmesine denk düşüyor.

Cevdet Erek’in işlerinin ortak bir noktası bizi ne kaosun içine atıyorr ne de mekanik bir saatin dişlileri arasında ezilmemize izin veriyor oluşları. Aksine tam da bu iki zıt gücün karşılaştığı yerde dokunmamız, görmemiz, duymamız için bir imkan yaratıyorlar ve bu noktada da Cage’in komposizyonundan farklılaşıyorlar. Cage rastlantısallığı sınırına kadar götürüp anlamı ve deneyimi birbirinde ayrı kutuplara itmiş, dinleyiciyi bu yarılmanın açığa çıkardığı boşlukta bırakmıştı. “Bir Ritim Mekanı – Otopark”ta anlam, deneyimle baştan tesisi edilmiş olan boşluğun üzerinde buluşuyor ve bizi kulaklarımızla dahil olduğumuz bir dünyanın eşiğine getiriyorlar.

Tüm kavrayışımızın görme üzerine kurulu olduğu bir evrende seslere bir şans vermek belki de nerede yanlış yaptığımızı görmemiz için iyi bir fırsat olabilir. Bienal bitmiş olsa da “Bir Ritim Mekanı – Otopark” daha ne kadar olduğu belli olmayan bir süre daha açık kalacak. Ve bu süre içinde Cevdetin ve başka sanatçıların deneyleri için imkan sunacak.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s