Türkiye kültürel tarihinde önemli bir yer tutan Maçka Sanat Galerisi kapanıyor. Galeriyle beraber hafıza mekanlarımızdan birini daha toprağa veriyoruz. Galerinin Türkiye güncel sanat tarihinin çeşitli evrelerine tanıklığının belgelerinden oluşan arşivi ise Vehbi Koç Vakfı tarafından devralındı. Maçka’da bir binanın zemin katındaki mütevazi mekanın son konuklarından olan İz Öztat da şansını geçici bir sergi yapmaktansa bu önemli arşive müdahelede bulunurak değerlendirmiş. Öztat “Sorulara Cevap Vermeyi Tercih Ediyorum” adını verdiği işinde sanat dünyasının farklı konumdaki aktörlerinden ve kendi arkadaşlarından mürekkeb 20 kişiye tek tek kendisiyle Maçka Sanat’ın stilize bir sorgu odasını andıran salonunda ufak bir soru cevap seansı yapmalarını teklif etmiş. Sergide ziyaretçinin karşılaştığı ise epi topu bu seansların bir seferde dinlemesi epey zor 20 saati aşan ses kaydı ile üzerinde sorulardan bir derlemenin olduğu bir kaç parça kağıt.
İş ilk bakışta gelip geçen ziyaretçiye pek bir şey sunmasa da aslında mütevazi bir şekilde kendini geri çekip sahneyi bu son derece etkileyici mekana bırakıyor. Kapıdan girdikten sonra görülecek hemen hemen hiç bir şeyin olmaması ve nerdeyse hiç duyulmayacak şekilde bir nişe hapsedilmiş ses kaydının da tamamının dinlemenin zorluğu mekanın belki de tarihinde ilk defa bir araç olmaktan çıkıp ilginin odağına yerlştirilmesine vesile oluyor. Bu durum serginin konseptinin içerdiği tanıklık kavramıyla beraber düşünüldüğünde ise galeriyi oluşturan kapı, kolon, kiriş, fayans, ışıklandırma gibi somut öğelerin şahitliği de sergiye taşınabiliyor. Sorgulamaların yine bu mekanda gerçekleşmiş olmasının ise sorgulayıcıların bu mekanın belleğine son bir çizik atmasına fırsat verdiği düşünülebilinir.
Mekan kullanımıyla yaratılan bu deneyimin altında Öztat’ın sanatsal müdahaleler ve içinde yaşadığımız baskı dolu zamanlarda direniş adına sunduğu bir önerme mevcud. Emek Sineması ve Atatürk Kültür Merkezi başta olmak üzere hafıza mekanlarımızın yok olması, kültür üretiminin dolaşıma girmesini sağlayan mekanların da azalması karşısında Öztat duyulurun alanından çekilip arşivin ve tarihin soyut mekanına son derece somut bir müdahalede bulunuyor. Bu elbette taktiksel bir geri çekilme. Öztat davet ettiği aktörlerle ettiği muhabbetin sonucunda açığa çıkan veriyi Maçka Sanat’ın aşivine gömüp ilerideki bir tarihte araştırmacılar tarafından tekrardan açılmak üzere rafa yerleştiriyor. Öztat’ın bu veriyi bir günce gibi kaydetmektense bir dialog olarak kurgulaması, işin tekil bir hat yerine farklı hatların çarpışmasından, birleşmesinden ya da çatallaşmasından oluşan bir ağdan beslenmesini sağlıyor. Bir method olarak diyalogun seçilmesi aynı zamanda bu yirmi seansın her birini bir performans olarak düşünümemize imkan tanıyor. Gerek Öztat gerek davet ettiği özneler bir gizlilik kalkanı altında diyaloğun nereye gideceği kestirelemeyen yapısı içinde bir tanıklığın sorumluluğuyla konuşuyorlar. Bu, sanattan yola çıkarak düşünmek, fikir üretmek, hatta pozisyon almak için zorunluluk filizi barındıran bir hamle. Sergi mekanı bu hamleyle teşhir mekanı olmaktan çıkıp üretim mekanı olarak bir satıhta daha aktörleşiyor. Kayıtlar hem mekanın soyut ve somut belleği yoluyla sanat tarihine eklemleniyor; hem de bu dipsiz yazını dönüştürüyor.
Sanatsal üretimde estetik olanın dizginsizce her yeri kapladığı bir dönemde “Sorulara Cevap Vermeyi Tercih Ediyorum” duyusal hiç bir haz sunmayıp işini sessizce belgelerin, söylemlerin alanında edimsel olarak gercekleştiriyor. İz Öztat tarihin iktidarı elinde tutanlar tarafından yazılmasına tarihin içinden karşılık verip son derece poltik, mikro bir eylem methodunu uygulamaya koyuyor.